|
|
|
Lütfi Akdoğan
|
|
24 Temmuz 1930’da o sıralarda Fransız işgali altında olan Hatay’ın Samandağ ilçesinde doğdu. İlkokulu Samandağ’da Fransızca ve Arapça okuyarak bitirdi.
1943 yılında 6 yıl yatılı öğrenim göreceği Haydarpaşa Lisesi’ne, İstanbul’a geldi. Gazeteciliğe olan ilgisini daha o yıllarda okul gazetesini çıkartanlar arasında yer alarak belli etmişti.
Lise mezuniyetinden sonra Hukuk Fakültesi'ne kayıt oldu ve bir taraftan da SON SAAT gazetesinde gazetecilik mesleğine ilk adımını attı.
Daha sonra YENİ SABAH’ta polis-adliye ve savaş muhabiri olarak çalışmaya başladı. Bu gazetede çok başarılı röportaj ve bir hayli ses getiren yazıları ile dikkat çeken Akdoğan, bir süre sonra Bâb-ı Âli’nin o günkü transfer modasına uyarak yeni çıkan TERCÜMAN’a geçti.
Bu arada yoğun iş temposu nedeniyle devam edemediği Hukuk Fakültesi'nden ayrılmak zorunda kaldı. Sonraki yıllarda Basın Yayın Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi.
Tüm dünya basınını atlatarak TERCÜMAN gazetesinde yayınlanan inanılması imkânsız röportajları ile dikkatleri üzerine çeken Akdoğan, 1957 yılında bir yazısı nedeniyle 2,5 ay hapis yattı.
TERCÜMAN ile de yolları ayrılan Lütfü Akdoğan bu defa AKŞAM gazetesinde de hayli başarılı geçen bir dönemden sonra YENİ İSTANBUL gazetesine istihbarat şefi oldu. YENİ İSTANBUL’da da yine aynı hızla son derece ilginç yazı ve röportajlara devam etti.
Bundan sonra ise ilk gazete çıkarma deneyimini Kasım Gülek’in önderlik ettiği bir gurupla TANİN gazetesini çıkartarak yaşadı. Bu girişim o dönemdeki politik şartların elverişsiz olması nedeniyle uzun sürmedi.
En son TERCÜMAN gazetesinin yeniden yapılandırılarak çıkartılmasında büyük bir rol oynadı; ülkenin dış politikasına yön veren yazılar, röportajları ve o güne kadar yapılmayan yenilikleri uygulamasıyla gazeteyi dönemin en yüksek tirajlı gazetelerinden biri haline getirdi.
Bu çok başarılı çalışmaları ile İsmet İnönü’nün özel temsilcisi oldu. Verilen bu görev dolayısıyla Türkiye ile Arap ülkeleri arasında siyasi, ticari, kültürel münasebetlerin gelişmesinde büyük katkılarda bulundu ve bu konuda önder oldu.
Lütfü Akdoğan, aynı dönemde 1965–1969 yılları arası Adalet Partisi Konya Milletvekilliği yaptı. Parlamento'da bulunduğu dönemde Dışişleri Komisyonu ile Basın ve Turizm Komisyonu üyelikleri görevlerinde bulundu.
Milletvekilliği esnasında dahi mesleğinden kopmadı ve 1967 ile 1973 Arap-İsrail Savaşları'nda harp muhabirliği yaptı: çok önemli röportajlar gerçekleştirdi.
Bab-ı Âli’den ayrılmış olmasına rağmen 1992 yılında HÜRRİYET gazetesinde yayınlanan ropörtajı ve çok daha sonraları kimi zaman konuşmacı olarak katıldığı, kimi zaman da kendisi ile röportaj yapıldığı KANAL 6, NTV, ATV, HABER TÜRK, FLASH TV, ULUSAL KANAL gibi televizyon kanallarındaki programlarla da bu mesleğe olan sevgisini saygısını ve muhabirliğe başladığı ilk günkü heyecanını hiç kaybetmediğini tüm genç meslektaşlarına örnek olacak şekilde gösterdi ve aynı şevkle çalışmalarına devam ediyor.
Gerçekleştirdiği ilkler:
• O güne kadar konuşmaya dahi cesaret edilemeyen konularla ilgili röportajlar,
• Hac ve Kâbe’ye özel izinle ilk kamera ve fotoğraf makinesi nin getirilmesi ve sinemalarda uzun süre oynayan HAC ve KÂBE filminin gerçekleştirilmesi,
• Türkiye’deki gazete promosyonları,
• Halk konserleri,
• Hediye çekilişleri,
• Ofset baskı makineleri,
• Arap TV’lerinde Arapça canlı yayın programları,
• Orta Doğu ve Körfez Ülkeleri'nde binlerce insana iş imkânı,
• Almanya’ya çalışmaya gidenlere liderlik etme,
• Ağrı Dağı'na çıkan ilk gazeteci olması.
ESERLERİ
- Kurşun Yağmuru Altında Kaçakçılık
- Musa Dağı’ndan Geliyorum
- Ağrı Dağı’nda Ayılar Ve İnsanlar
- 1957 Arap-İsrail Savaşı
- 17 Numaralı Koğuş
- Dikiz Aynası
- Eritre’de Somali Fedaileri Arasında
- Hartum Konferansı
- Leylâ Halit
- Sayda Kalesi
- Çad (OCAM)
- Kuveyt’te Bağımsızlık
- Milyarderler Körfezi
- 1967 Arap-İsrail Savaşı
- Orta Doğu’da Çanlar Kimin İçin Çalıyor?
- Barzani
- Cezayir İhtilâli 1965
- Kerbelâ Vakası
- İmam-ı Azam Ebu Hanife
- Hz. Muhammed’in Annesi Amine Hatun
- Hz. Muhammed’in Hanımları
- Hz. Muhammed’in Veda Haccı
- Hac Yazıları
- Yemen’den Geliyorum
- Süveyş Kanalı’nı Herkesten Önce Geçtik
- Barlev Hattı’nı nasıl Geçtik?
- Kudüs
- Hindistan-Pakistan Savaşı’ndayım
- Cihan Sedat’ın Hayatı
- Saddam Hüseyin
- İmparatorluğu Yıkan Kadın: Sara
- Krallar Ve Başkanlarla 50 Yıl
HAKKINDA YAZILANLAR
ORTADOĞU UZMANI GAZETECİ LÜTFÜ AKDOĞAN
AYDINLIK dergisi
7 Nisan 2002
Sayı: 768 sayfa: 18/19
Ortadoğu’da Kralların, Cumhurbaşkanları’nın sıradışı, arkadaşı olan gazeteci Lütfü Akdoğan, orta yaş üstündeki gazete okurlarının yakından tanıdığı bir isim. Ortadoğu’da çalmadığı, açamadığı kapı kalmadı. Kralların, Cumhurbaşkanları’nın sırdaşı, arkadaşı oldu. Akdoğan’ın “Krallar ve Başkanlarla 50 Yıl” adlı kitabının 1. cildi yayımlandı.
Lütfü Akdoğan, Ulusal Kanal’da yayınlanan Büyüteç programına 20 Mart’ta konuk oldu. Rafet Ballı’nın sorularını yanıtlayan Akdoğan, Türk-Arap ilişkilerini değerlendirdi. Görüşmelerini özetleyerek yayımlıyoruz:
MENDERES, SURİYE SINIRINA ASKER YIĞDI
1956 Süveyş Krizi sırasında Suriye’ye gittim. Başbakan’la görüştüm. “Ne istiyorsunuz bizden; Menderes, sınırımıza niye asker yığıyor?” dedi. Benim haberim yoktu. Ben bir polis-adliye muhabiriyim. Sonra Reis-i Cumhur’la görüştüm. Bana yalvardı: “Yapmayın, Ruslarn ve Nâsır’ın kucağına atmayın.”
BAĞDAT PAKTI’NIN KURULUŞU
Yıl 1955. Bizimkiler ısrarla Suriye’nin, Ürdün’ün, Mısır’ın girmesini arzuladı. Fakat şimdi anladım ki, gerek rahmetli Menderes, gerekse Nuri Said Paşa (Irak Başbakanı) tamamen İngilizler ve Amerika’nın güdümünde bir pakt kurmuşlar.
NÂSIR HAKLIYDI
Nâsır’ın, Bağdat Paktı’na karşı çıkışı tamamen doğruydu. Diyordu ki, “Evet Ortadoğu’da bir savunma paktı gerekli. Ortadoğu’yu kim savunur? Ortadoğu’nun kendi ülkeleri, bölge ülkeleri. İngiltere’nin, Amerika’nın, burada işi ne? Bu bir. İkincisi, dün Süveyş Kanalı’nı gelip bombardıman eden bu İngiliz uçakları değil mi, İncirlik’ten, Kıbrıs’tan kalkıp? Şimdi bana diyorsunuz ki gel bunlarla aynı masada otur.”
NÂSIR’IN KEHANETİ
1956’da İngilizler ve Fransızlar, Nâsır Süveyş Kanalını millileştirdiği için Mısır’ı bombaladılar. Mısır’dayım. Nâsır, bombalanmış bir caminin enkazında şöyle seslendi: “Camilerimiz, evlerimiz yıkılıyor. Birtakım Müslüman ülkelerden ses seda yok.” Yardım bekliyorlar. Şu anda, Filistin’de olduğu gibi. Nuri Said Irak Başbakanı o dönemde. “Menderes de, Nuri Said de bir gün kendi halkı tarafından asılacak.”dedi. Nuri Said 1958’de ihtilalde öldürüldü, rahmetli Menderes ise, 1961’de idam edildi.
BİN YILLIK DEVLETİZ
Ortadoğu ile olan siyasi münasebetlerimizde aksamaların yüzde yetmişinde Türkiye’nin, yüzde otuzunda Arapların hatası vardır. 1960’lara kadar son derece kötü bir politika izlediğimiz ortada. Arapların zaten bir kısmı İngilizlerim, bir kısmı Fransızların sömügesiydi. Biz en az bin yıllık bir devletiz.
MENDERES POLİTİKASININ İFLASI
Adnan Menderes’in Ortadoğu politikası iflas etmiştir. (1955) Bandung Zirvesi’ne gidiyoruz, Amerikalıları müdaafa ediyoruz. Amerikalıları müdafaa edeceğine sen kendini müdafaa et.Bu politikamız yüzündene Kıbrıs’ta yalnız kaldık. Makarios kimdir? Aslında hiçbir gücü olmayan, Türkiye’deki herhangi bir ilçenin kaymakamıdır, bir köyün muhtarıdır. On beş yıl Makarios’u yenmesini beceremedik.
İSMET PAŞA BENİ NÂSIR’A GÖNDERDİ
İsmet Paşa, beni, Metin Toker’i, bir takım kişileri özel olarak gönderdi. Gittim, Nâsır’ın söylediği tek şey şu: “Kıbrıs’ta İngiliz üslerin avukatlığını yapmayın. Türkiye ile halledilmesi mümkün olmayan hiçbir durum yoktur”, dedi. Kamuoyunun bunlar bilmesi icab eder.
NÂSIR’IN İNÖNÜ’YE MESAJI
Nâsır. “Ben Atatürk hayaliyle. Atatürk’ün laflarıyla büyüdüm”. Dedi. “ kuzeyde Türkiye, güneyde en güçlü Arap ülkesi olarak Mısır. Bu iki ülke arasında sıı bir dostluk, sıkı bir siyasi, kültürel, ticari anlaşma olduğu azaman çok şey olur...” Hiçbir savaşta muvaffak olmadı, ama Arap âleminin yetiştirdiği en büyük lider Nâsır’dır, Abbasilerden beri.
JHONSON’UN İNÖNÜ’YE 1964 MEKTUBU
Amerikan Başkanı, bu mektupla yalnız Kıbrıs’ta benim silahlarımı kullanamazsın demiyor. Ayrıca karşına ben çıkarım, diyor.
6. filo yolumuzu kesiyordu. İnönü dahilde ve hariçte büyük bvir sıkıntı içinde. Bir dost arıyor. Rusya ile münasebetler malûm. Amerika durmadan hırpalıyor. İngiltere Amerika’nın gözüne bakıyor. Avrupa, Yunanistan’ın yanında. Çaresiz, elindeki silahı kullanmaktan aciz bir Türkiye var.
İsmet Paşa’nın Yunanistan’la savaş ihtimalinde ilk düşündüğü şey, petroldü. Çünkü hiçbir Arap ülkesinin, Nâsır’dan yeşil ışık almadan herhangi bir yardımda bulunması mümkün değil. Nâsır bana dedi ki; ne Rusya ne de Amerika’dan bize de size de hayır yok. Batılılar beni oyaladılar. Beni zorla Ruslar’ın kucağına attılar.
İKİLİ ANLAŞMALAR YANLIŞTI
Rahmetli İsmet Paşa bana dedi ki, Ahh, Adnan Bey ahh! İkili anlaşmalar’dan Genelkurmay’ın bile haberi yok.” Ama bu İkili Anlaşmalar’a kapıyı ilk açan da rahmetli İsmet Paşa olmuştur.
1965’te AP’den milletvekili seçildim. Meclis’te Dışişleri Komisyon’unda görevliyim. Komisyon’da Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan, Behice Boran da vardı. Onların, komisyona girer girmez ilk işleri üsler, NATO, ikili anlaşmalar oldu. Tabii bizim grup da bunların karşısındaydı. “Haydi Moskova’ya!”
Ben bugün değerlendiriyorum da sosyalistler haklıydı, ancak eksik anlatıyorlardı. Bizim arkadaşlar da hiçbir şey bilmiyorlardı. Batıyla düşman olalım demiyorum. Ama eşit ilişki kurmalıydık.
İLETİŞİM
www.lutfiakdogan.com
|
|
|